Yeni Güzin Abla Yapay Zeka mı?
Bir zamanlar gazetelerin en çok okunan köşelerinden biriydi Güzin Abla. Okurlar, aşk acılarını, arkadaş dertlerini, aile sorunlarını, yalnızlıklarını ve kayınvalide kavgalarını ona yazarken; hem dertlerini döker hem de bir umutla yanıt beklerdi. Güzin Abla da çoğu zaman kısa ama etkili yanıtlarla yol gösterir, gerektiğinde sert, gerektiğinde şefkatli tavrıyla dert ortağı olurdu. Güzin Abla, bir kişiden fazlasıydı: Bir sırdaştı, rehberdi, zaman zaman toplumsal ahlâkın aynasıydı. Peki şimdi? Dertlerimizi kime anlatıyoruz? Aşkta, yalnızlıkta, kimlik krizlerinde kimin kapısını çalıyoruz?
Cevap basit ama tuhaf: Yapay zekânın.
Dijital Dertleşme Çağı
Dijital çağda bireylerin dert anlatma biçimi de dönüşüyor. Artık birçok kişi sorunlarını sosyal medyada anonim hesaplarla paylaşırken, bazıları da doğrudan ChatGPT gibi sohbet botlarına yöneliyor. “Sevgilim mesajlarıma geç cevap veriyor, beni önemsemiyor mu?”, “İş yerinde yalnız hissediyorum, ne yapmalıyım?”, “Hayatımda bir anlam yok, bu normal mi?” gibi sorular, bir zamanlar Güzin Abla’ya giderdi; şimdi ise sıklıkla yapay zekâ destekli sistemlere soruluyor.
Anonimlik, yargılanmama, anında cevap alma gibi avantajlar, yapay zekâyı modern bir “dert ortağı” hâline getiriyor. Bir nevi dijital Güzin Abla…Yapay zekâ, saniyeler içinde yanıt veriyor. Yanıtlarında genellikle empatik bir ton, psikoloji temelli yaklaşımlar ve kullanıcıyı desteklemeye yönelik ifadeler yer alıyor. Ayrıca geçmişte yazılmış milyonlarca içerikten beslenen bu botlar, bazen Güzin Abla’nın 1980’lerde yazdığı bir yanıtla, bazen bir modern psikoterapi tekniğiyle konuşuyor. Üstelik klasik Güzin Abla’nın tek bir cevap hakkı varken, yapay zekâyla dilediğiniz kadar diyalog kurabiliyorsunuz.
Ama Güzin Abla Bir İnsan(dı)
Yapay zekâ ne kadar bilgili ve hızlı olursa olsun, o “insanî sezgi” meselesi hep arada kalıyor. Güzin Abla’nın cevaplarında o dönemin ruhunu, ahlaki kodlarını, hatta bazen okurun yaşına ya da cinsiyetine göre şekillenen toplumsal beklentileri bile görebiliyorduk. Bu, onun bir “insan” oluşunun doğal sonucuydu.
Oysa yapay zekâda bu karakterin yerini “tarafsızlık” alıyor. Yapay zekâ yargılamıyor, ama aynı zamanda sorumluluk da almıyor. Ne kadar samimi görünse de sizinle bir bağ/empati kurmuyor. Onunla konuşurken “anlaşıldığınızı” hissetmek mümkün, ama “anlaşıldığınızdan emin olmak” biraz daha zor.
Bu fark da aslında önemli bir tartışmayı doğuruyor: Empatiyi gerçekten kodlayabilir miyiz?
Empatinin Kodları Yazılabilir mi?
Yapay zekânın empatik görünmesi, gerçekten empati kurduğu anlamına gelmiyor. Zira şu anki teknolojiler, empatiyi simüle ediyor ama “hissetmiyor”. Bir insanın gözyaşını ya da ses tonundaki kırılmayı anlamıyor; sadece metinler üzerinden örüntüler tanıyor.
Ancak bu eksiklik, teknolojiyi değersiz kılmıyor. Doğru kullanıldığında, yapay zekâ sohbet botları, özellikle ruhsal destek hattı gibi işlevler üstlenebilecek potansiyele sahip. Hatta bazı çalışmalarda, kullanıcıların bu tür uygulamalardan aldıkları destekle daha az yalnızlaştığı ve kaygılarında azalma yaşadığı da görülüyor.
Sonuç: Yeni Bir Dertleşme Kültürü
Yapay zekânın “yeni Güzin Abla” olup olamayacağı sorusu, aslında daha derin bir meseleyi işaret ediyor: “Dertleşmek ne anlama geliyor?” Dertleşmek, yalnız olmadığını hissetmektir. Bir ses duymak, bir bakışla karşılaşmak, bir cevabın içindeki samimiyeti sezmektir.
Yapay zekâ, bu ihtiyacın bir kısmını karşılayabilir ama bütünüyle değil. O hâlde belki de soruyu şöyle sormalıyız: “Yeni Güzin Abla yapay zekâ mı, yoksa biz artık dertlerimizi kimseye anlatamıyoruz da teknolojiye mi sığınıyoruz?”
Güzin Abla bir kişiydi. Yapay zekâ ise bir araç. Fakat her dönemin kendi “derdini anlatma dili” varsa, belki de yapay zekâ bu çağın diliyle yazılmış bir mektup kutusu. Belki de hepimiz hâlâ o mektubun cevabını bekliyoruz.



